9 Haziran 2013 Pazar

Dr. Felik von Luschan kaleminden Tahtacılar - 1890

Dr. Felix von Luschan
Dr. Felix von Luschan’ın 1890 yılında yayımlanan makalesi............

Makale ve resimler Türçede ilk defa yayımlanmakta!!!!!!

Makaleye Luschan’ın hayatıyla başlıyoruz.

Luschan'ın bir kafa tasını incelerken çekilen fotoğrafı, O’nun mesleğine olan saygınlık ve bağlılığını bire bir anlatmakta.

Luschan’ın antropoloji yaptığı katkılar tartışılmaz. O ilk defa 1890 yılında Antalya'da yaşayan Tahtacılar ile ilgili bilimsel ve antropolijik bilgileri kaleme alan kişidir.



Luschan'ın Tahtacılar ile ilgili makalesinin devamı
önümüzdeki  günlerde aşağıda sıralanan konu başlıkları altında bloğumuzda takip edebilirsiniz.
 

 

 

Luschan’ın Hayatı

1.     Giriş

2.     İnançları

3.     Nefret

4.     Gözlerden Uzak Yanlız Bir Hayat

5.     Yeniden Bedenleşme - Reincarnation

6.     Baba  ve Dedeler

7.     Fiziksel Özellikleri

 


Luschan'ın TAHTACILAR ile ilgili kitabı

19. yüzyılın son çeğreğinde Anadoluyu ziyeret edenlerin başında Viyana ve Paris'de tıp tahsili yaptıktan sonra antropoloji ve etnoloji alanında ihtisas yapmış olan Dr. Felik von Luschan gelmektedir. Luschan, Anadoluda yaptığı uzun çalışmalar neticesinde 1890 yılında Tahtacıları konu alan ‘‘Die Tactadschy‘‘[1] adlı eserini yayımlamıştır. Hacı Bektaş Veli ve Bektaşilik ile ilgili Alman kaynaklarında ilk verilere, 1890 yılında Felix von Luschan yayımladığı bu çalışmada rastlıyoruz. Felik von Luschan çalışmasında Hacı Bektaş Veli ile ilgili somut bir bilgi aktarmaz, hatta Hacı Bektaş Veli’nin doğum yeri olarak Konyayı gösterip tarihi bir yanlışlığa  düşer. Bu önemli yanlışlığa rağmen Luschan’ın bu eseri Tahtacılar için; sosyolojik, antropolojik ve etnografik olarak çok önemlidir. Üzerinde en fazla durulan topluluklardan biri olma özelliği taşıyan Tahtacılar hakkında aktardığı bilimsel verilerden dolayı da günümüzde yapılan çalışmaların temel kaynağı olma özelliğini taşır. Luschan’ın Tahtacılar adlı eseri Tahtacılar ile Bektaşilik arasındaki ortak noktaların belirlenmesi bağlamında da kayde değer bir çalışmadır. Birçok görsel malzemeyle desteklenmiş olan bu eserin ardından Luschan, 1922   yılında, ‘‘Völker, Rassen, Sprachen‘‘[2] adlı yeni bir kitap yayımlamıştır. Luschan, bu çalışmasında Tahtacıların yanı sıra Likya bölgesinde yaptığı çalışmaları sırasında inceleme fırsatı bulduğu, Bektaşiler, Ermeniler, Kızılbaşlar, Yezidiler, Yunanlılar ve Türkler hakkında bilgiler verir.




Antalyalı Tahtacı bir bayan

 
 
 
 
 
 
 




[1] Felix von Luschan, Die Tachtadschy und andere Überreste der alten Bevölkerung Lykies, Archiv für Antropologie XIX, 1892.

[2] Felix von Luschan, Voelker, Rassen, Sprachen, anthropologische Betrachtungen, 1927



’’Likya’da yaşayan insanların önemli bir bölümü, yaygın inanışa göre ‘‘Türktür.‘‘ Bu yaygın inanışa riyakat etmeyip, Türkçe konuşan Müslümanlar’ın altında farklı şeyler anlıyorsanız, büyük bir hata içersindesiniz demektir. Tabii ki bir şartla; Türk kelimesini yanlızca dilbilimsel ya da dinsel pesfektiften değerlendirmeniz gerekir, kesinlikle etnografik açıdan değil.

Likya’da yaşayan Türkle, Bosnada yaşayan bir Müslümanı ‘‘Türk‘‘ olarak da adlandırabiliriz. Her ikisine dinsel persfektiften baktığımızda ikisi arasında  çok büyük fark olmadığını görürüz! Bosnalı Müslüman köken olarak Güneyli Slav ailesine bağlılar. 1463’den itibaren Müslümanlığı kabul etmek zorunda kalmışlar ama dillerini de konuşmaya devam etmişler.




 

Kosovada gerçek Türk, yani Türk boyundan gelen kimse yoktur, hele  Bosna‘da hiç yoktur. Aynı zamanda Likya’da da, hatta Güneybatı Anadolu'nun genelinde Türkler‘i yakından incelediğinizde, orada yaşayanların daha önce Anadoluda yaşamış olan halkların devamı olduklarını göreceksiniz. Osmanlı’nın dinini, dilini kabul etmişler fakat fiziksel özelliklerini koruyup, kültürel değişime direnmişler. Önceden yaşamış olan bu halkların kim olduklarını dair önümüzdeki satırlarda yeterli bilgi vereceğim. Bu çalışmada Likya’da yaşayan bir grup insanın komşularından çok farklı, ki bunu meslekten olmayanlar bile farkediyor. Yani Tahtacılar‘ın farklı bir yaşam ve ahlak anlayışlarının olduğunu vermeye çalışacağım.


Antalyali Tahtaci Kadinlari Cadirlarinin Önünde

Tahtacılar çok sınırlı sayıda, tahminen bin aile, ya da 5 bin kişiye varan nüfusuyla, Antalya havalisine yayılmış, hatta gizlenmiş denecek bir halde bulunmaktalar. Bunlara Anadolu'da Alevi yani Ali taraftarı derler, fakat onlar kendilerini Tahtacı diye tanımlarlar. Tahtacılar dağlarda yaşayan ve kerestecilikle geçinen bir topluluktur. Dağılımları yanlız Antalya havalisini kapsamaz, civar bölge ve  dağlık yerlerde de Tahtacılara rastlamak mümkün.


Tactaci Kadinlari Cocuklariyla Birlikte

Antalya'da yaşayan Tahtacılar diğer yerlilere göre daha saf, daha az karışmış bir halde yaşarlar. Türkçe konuşurlar. Müslümandırlar. Uzun senelerden beri askeri hizmetlerini yerine getirirler. İslamla münasebetleri çok iyi olmadığı halde hiçbir zaman Ermeni ve Rumların maruz kadığı gelir vergisine tabii tutulmamışlardır.




Felix von Luschan`in kafatasi kayitlarina
gecmis olan bir Tactaci"nin kafatasi



 İnançları

Tahtacıların inançları hakkında ortada muhtelif hikâyeler söylenir ama bir çoğu

inanılacak gibi olmadığından burada adını anmaya bile lüzum görmüyorum. Kendileri de inançları hakkında pek dışarıya bilgi aktarmazlar. Hatta bu sırlarını kendi eşlerinden eşlerinden bile gizledikleri söylene gelmiştir. Bu konuda ‘‘Kadın dili, kaynar su gibidir" derler. Sır saklayamazlar anlayışına sahipler. Tahtacılar, ilk bakışta çevrede yaşayan diğer halklara göre biraz farklı oldukları görülür. Hal ve tavırlarında Türkler‘den biraz daha ağırbaşlı, kendilerine has hayat tarzları vardır. Hızlı hareket ederler, konakladıkları yerlerde değil de, yolda ve ormanda tesadüf eseri karşılaştığınızda pek göze çarpmazlar. Kolayca gözden kaybolurlar. Eşleriyle birlikteyseler pek gözden kaçmaları mümkün değil, çünkü kadınların güzelliği görenleri etkiler. Gençleri de dahil olmak üzere Tahtacıların kadınları Müslüman kadınları gibi kapanmazlar. Avrupalı bir yabancının nazarında bile kendilerini örtmezler.

 

Tahtacilar


Nefret

Ülkeyi ziyaret eden Avrupalı bir seyyah eğer biraz Türkçe biliyorsa, hizmetinde

bulunan Müslümanın, bir Tahtacı ile karşılaştıklarında, Tahtacılar‘ı kendilerinden

aşağı gördüklerini hemen hisseder. Hizmetindeki kişinin "Tahtacı" kelimesini nefret

içeren bir söz gibi tekrar etmesi dikkat çeker. Tahtacılar, İslam katogorisinde

görülselerde, kendisine halis Müslüman diyen kişiler onları "kafir" olarak görür. Onlar hakkında olumsuz konuşma alışkanlığını sürdürür.

Tahtacılar‘ın çalıp çırpmaları yoktur, kadınları özgürdür, namusludur,

dürüstdür, kendilerine itina, özen gösterirler, erkekleri merd ve çalışkandır. Bu

konularda kesinlikle haklarında olumsuz hiç birşey söylenemez. Buna rağmen yine

de ilk yüzyıllarda Hıristiyanlara yapılan en ağır suçlamalar gibi onlar hakkında

suçlamalar yapılır. Mütemadiyen mum söndürme ayinleri gibi hayasızca hiç bir

ahlaka sığmayan, yalan hikâyeler anlatılır. Senede bir veya birkaç defa, diğer bir

rivayete göre her hafta, bütün köy sakinleri geceleyin bir evde toplanır, şarab içip,

uzun ve heyecanlı sözler ederler. Nihayet ansızın mumlar söner. Bundan sonra ne

olur? Buraya gelince hikâyeyi nakleden Türk zabtiye ve at bakıcısının hayalinden

geçen konu koyu ve tok renklerle boyanıp sunulur. Bu tür hayali efsanelerin saçma

olduğunu, gerçek dışı olduğunu bırakın sıradan bir vatandaşa, aklı başında olan bir

Türke bile anlatmak zordur. Bir kere Tahtacılar‘ın yaşadığı yerlerde bütün ailelerin

toplanarak ayin yapabileceği ve bir anda karanlığa bürünebilecek yer bile yoktur.

Ama malesef Türkler buna bile inanmak istemiyorlar ve hatta diyorlar ki: "Sen

nerden bileceksin? Belki şeytan bunlara yardım ediyordur. Zaten onlar şeytana

tapmıyorlar mı? Tapıyorlar. Erkek çocuk kendi kız kardeşleriyle evlenebiliyor. Bunlar olduktan sonra diğer bütün riyavetlerin doğru olması pekala mümkün dür.‘‘

 

 



Bu gerçek dışı hayal ürünü ve ithamlara karşın, Tahtacılar‘ın gerçek hikayeleri şöyledir: Tahtacılar, ortalama yüksekliği 1000-1500 metreyi bulan yüksek yerlerde, sakin, tek başlarına, gözlerden uzak yanlız bir hayat sürerler. Bir eve bağlanmazlar. Bütün sene, yaz kış demeden dallardan örülmüş, çatısı kıl keçelerle örtülü çadırlarda yaşarlar. Dağların yüksek yerlerinde veya bir yerde uzun müddet kalmak zorunda kalırlarsa çadırlarına benzer, çadırlarından biraz büyükce takriben 4 metrekarelik  bir zemin üzerinde kendilerini idare edecek bir biçimde bir nevi evler yapıverirler. Taşdan veya kerpiçden yapılan duvarlar bazen bir metre yüksekliği bile bulmaz. Kapı direği olarak ekseriya eski yapı taşları konur. Bazen duvarlar arasında antika taşların kullanıldığı gçrülür. Hiç kapı kanadı görülmez. Yuvarlak duvar üzerine eğriti şekilde samandan ve çalıdan müteşekkil bir çatı yapılır. 12 ila 20 adet yukarıdan bağlanmış sırık üzerine bağlanır. Çatının tepesi tamamem taşlarla kaplanıp, çatı sağlamlaştırılır.
Dar bırakılan kapı aralığı ta çatıya kadar devam eder, ki bunun yukarı kısmı aynı zamanda baca vazifesi görür, çünkü çatıda katiyyen ikinci bir delik açılmaz.





Von Luschan1889 Tachtadschy

Buna çok benzer, fakat Müslüman Türkler‘e ait olan bu tür derme çatma evlere Sıdyma[1] civarındaki  Keçiler ve Dudurga köylerinde rastladım. Ama buradaki evler ev olarak değil samanlık olarak kullanılmaktaydı. Bu tür evleri tarih öncesinde Alplerde görmek mümkündü. Bu tür evleri Warmbad Villach‘a[2] pek uzak olmayan yerde inceleme fırsatı bulmuştum.

Yeniden bedenleşme - Reincarnation


Von Luschan1889 Tachtadschy Antalya

Tahtacılar, kaldıkları yerlerden köye ya da şehre tahta ve direk satmak için inerler. Şehirlerde kurulan çarşılara pek az muhtaç olduğu Avrupa mallarını almak için uğrar. Diğer bütün eşyayı bizzat kendileri üretirler. Kumaşlarını kendileri dokuyup boyarlar. Anadolu'nun diğer dağlık bölgelerinde yaşayan sakinlerine göre gıda ürünlerine daha az ihtiyaç duyarlar. Pirinç yerine bulguru tercih ederler.

Bir çok nedenden dolayı, özellikle askerlik ve vergiden kurtulmak için şehirlilerle  mümkün olduğu kadar az irtibatta bulunurlar. Kendilerine sorulan sorulara karşı ihtiyatlı ve kaçamak cevap verirler. Çekingen tavır içersindedirler. Sanki kendi gerçeklerini saklamak için çok ciddi çaba gösterirler. Türklerle bir arada bulunmak mecburiyetinde kaldıklarında, onlarla olan münasebetlerinin minimal olmasına dikkat ederler; eğer Ramazan'a tesadüf ederse oruç tutar gibi yaparlar, fakak aynı zamanda şaraplarını içerler, domuz eti yerler, Türkler gibi beş vakit namaz kılmazlar. Kuran'a karşı olan yaklaşımlarını anlamak da zordur. Kitabınız var mı? sorusuna karşı evet cevabını verirler ama orada bulunan ve kendini hakiki Müslüman olarak gören kişi "Yoktur!" diye onları tekzib eder. Ahmed, Ali, Hasan ve Mehmed gibi isimlere karşı sempatileri vardır. Ömer, Bekir, Osman... gibi isimleri hiç kullanmazlar. Bu isimlerdeki Türklerle konuşmak istemezler. Tavşan ve hindi eti yemezler, bunlarla temas etmekten son derece tiksinirler. Tavus kuşunu bir sembol olarak görürler, itibarı vardır, şeytanın şekl-i şemali sayılır. Aynı zamanda Tavus kuşu öyle bir hayvandır ki bazı hallerde bir mahluk, bazı hallerde iyi bir insan, bazen de evliya olur.


Von Luschan1882 Antalya

Tahtacılar‘ın, ruhun bir bedenden başka bir bedene geçisine olan inançları oldukça güçlüdür. Kötü ruhlar, cinler ve şeytanlar hakkındaki inançlarına bakıldığında, hayatta günahkar olmuşların hayvan bedeninden geçerek yeniden iyi ruh haline dönüşebileçeğine inanırlar. Cinlerden son derece korkarlar, etraflarında var olduklarından yola çıkarak onları  yaralıyacak her türlü kelimeyi söylemekten çekinirler. Şeytan kelimesi onlar için pek hoş olmayan kelimedir. Bir Tahtacı'nın önünde yaramazlık yapan bir çocuğa veya huzursuz bir ata şeytan demek  onları çok rahatsız eder. Tahtacıların inancına göre yalnız fena ruhlar değil günahkâr insanların ruhları da ölümlerinden sonra hayvana dönüşecektir. Tavşan veya hindi şekline girerek yeniden yaşamaya başlar. Buna mukabil iyi insanlar tekrar yine insan olarak dünyaya gelirler, derecelerine göre hayatta daha yüksek ya da daha düşük bir pozisyon işgal  ederler.


VonLuschan1889 Tachtadschy Tahtaci bayan

 

Dört büyük peygamber Musa, Davud, İsa ve Ali varlıklarından arınarak daha da ileri evrede sadece farklı vücutta hayat bulan kişilerdir. Hayat bulan her vücudun sonraki görevi gizli dinsel öğreti sırlarının önemli bir kısmını taşımasıdır. Bu inanışa  Müslümanlar itiraz eder ve anlatılanlarla gizli veya ince ince alay ederler. Aslında alay edenler de aynı dini düşünceler zümresindendir. Mesela Ali'nin cesedini bir deveci bularak devesinin üzerine yüklemiş, gerek deve, gerek deveci bizzat Ali olmuş. Bir eşek sahibi tarafından fena halde dövülmüş. Eşek birdenbire yükünü atmış ve bir insan sesiyle söz söylemeye başlayınca Tahtacılar Ali'yi dövmüş olduklarını görmüşler.




[1] [İ. Yazgan]: Muğla ilinin Fethiye ilçesi Dodurga ve Boğaziçi köyleri yakınındaki Likya antik kenti.

[2] [İ. Yazgan]: Warmbad-Judendorf, Güney Avusturya’nın Villah Şehri yakınlarındaki kur bölgesi. Sıcak kaynak sularının bulunduğu bu bölge, Yahudi Köyü olarak da bilinmekte.